© Sağ Tıklama Engeli

30 Aralık 2016 Cuma

Yılın Sondan 1 Önceki Günü

Varoluş krizi yaşıyorum sanırım.Bu yaşadığım hisse bunu demek geliyor içimden çünkü.Tüm gün ya evdeyim, ya da alışverişteyim.Bu öyle kıyafet ya da kozmetik alışverişi değil.Bildiğiniz çarşı pazar alışverişi.Annemden her gün duyduğumuz yakınmalar artık benden de duyuluyor oldu.
 Canım, biricik dostum da Trakya'da ablasının yanında olduğu için sokağa çıkacak kimse bulamıyorum.Öteki arkadaşlarım da okul, dershaneden vakit bulamıyor.
                                                             Ve saat 15'de elektrikler gider.
                                                             Saat 20'de gelir o elektrik.
                                             
 Bugünkü olaylar şöyle gelişti:Bugün kütüphaneye gitmek istiyordum.Dün de geç yattığım için anneme kalktığında beni de kaldır dedim.Sabah oldu beni annem kaldırdı ama hava o kadar soğuktu ki yatakta bir saat filan telefonumla oynadım.Sonra artık kalkıp duş alıp giderim diye yataktan sürünerek çıkıp aşağı iner inmez annem sular gitti banyoya girme diye bağırdı.Ben de bugün de kısmet değilmiş diyip yukarı çıktım.Biraz daha telefonla oynadıktan sonra tekrar aşağı indim ve kahvaltı hazırladım.Öyle böyle derken kahvaltımı yaptım.Sonra evi süpürmesi işi vardı.Onu da hallederken o sırada çoktan sular gelmişti.Ben de gitmeden hemen giriyim dedim.Duş bitti şaçımı kurutcam tam o sırada elektrik gitti ve uzun bir süre gelmedi...
 Yarın da yeni yılı Türkiye'nin büyük bir çoğunluğu gibi biz de evde karşılıycaz.Hepinize MUTLU YILLAR 

19 Aralık 2016 Pazartesi

2016 Nasıl Bir Yıldı?

 Aralık ayının özelliği yıl değerlendirmesi yapmak ve geleceği belki daha güzel olur diye beklemektir.Gel gelelim bu senenin ülkemiz için pek iç açıcı olduğu söylenemez.Darbe, verdiğimiz onca can, şehitlerimiz, geride gözü yaşlı kalan bir sürü çocuk ve ana baba.Bilmem hiç bir yakınınız veya tanıdığınız öldü mü ama eğer varsa televizyonda haberleri izleyince ölenlerin ailelerini izleyince onları daha iyi anlıyorsunuz ve düşünüyorsunuz bundan önce izlediğiniz haberlerde izlediğiniz vefat haberlerini sanki ölüm sizi hiç bulmayacakmış gibi izlediğinizi.
 Ben 2016 yılına girerken çok umutluydum.Yeni bir okula gidicem, belki yeni bir şehir, yeni insanlar belki her seferinde olduğu gibi başka bir ben.Hayatıma çeki düzen vermek başka bir şans daha doğuyordu 2016 yılında fakat hiçbir şey  istediğim gibi gitmedi.Olabilir hayat bu.Her istediğimiz hemen olacaksa yaşamanın anlamı ne ki?Umarım 2017 hepimizin mutlu olduğu ve yaşam dolu bir yıl olur.

30 Kasım 2016 Çarşamba

2NE1 Dağıldı

Eğer 2NE1'ı ilk defa bu yazıda duyuyorsanız çok geç kaldınız çünkü dağıtıldı.Geçmiş olsun.2NE1 sadece K-Pop'a değil tüm kız gruplarına yenilik olarak var oldu bir anda.Mükemmelliği aramadığı halde mükemmel olan bir gruptu.Sevilmek için güzel olmanız gerekir anlayışını yıkan ve tüm bu mükemmelliğin içinde kasıntı değil eğlenmeyi bilen ve yeni şeyleri deneyen, asla bizi hayal kırıklığına uğratmayacak kızlardı.Müzik piyasası artık ayakta kalmak için şunu yapmalısın, halk ne isterse onların istediklerini karşımalısın gibi saçma sapan bir sürü kuralı yıkıp ben her halimle en iyisiyim tavrını korudu.Bu kadar çok grup olmasına rağmen hepsinin birbirinin kopyası olduğunu fark etmişsinizdir.2NE1 tüm bu sıradanlığın içinde adeta biz farklıyız diye parlıyordu.
 Sahne performansı konusuna gelirsek eğlendirmeyi ve eğlendirirken eğlenmeyi bilen bir gruptu.Üstelik canlı performansları adeta stüdyo kayıdı gibi harikaydı.Mesela Bu If I Were You performansı.Herkese kendi fanı olduğu grup veya şarkıcı mükemmel, kusursuz gelir tamam ama 2NE1 ben fan olmadan önce dinleğim ve  konserlerini takip ettiğim tek kız grubuydu.
 2NE1'ın maknaesi yani en küçük üyesi Nisan ayında 2NE1'dan ve YG'den ayrıldığını duyurdu.Hepimiz çok üzüldük haliyle 2NE1'a nolcak peki bundan sonra diye düşündük.YG hemen bir açıklama yaptı.2NE1 dağılmayacak Minzy olmadan yoluna devam edicek dedi.Hatta bir albüm sözü bile verdi geçen yaz için.Biz bütün yaz boyunca ha 2NE1 döndü ha dönücek diye bekledik.CL yani liderimiz Amerika çıkışını gerçekleştirdi.Heralde dedik 2014'de olduğu gibi kışın albüm yayınlanacak.Tabi Bom YG binasına girerken görüntüleniyor, CL ve Dara da öyle.Albüm çalışması olduğunu düşündük hepimiz.Sonuçta YG albüm gelicek dedi.YG'nin sözüne ne kadar güvenemeyeceğimizi bilsek de bir umut bekledik.Fakat 25 Kasım günü YG 2NE1'ın dağıldığını bildirdi.İlk Dara'dan mektup geldi sonra CL'den ve son olarak da Bom bugün bir mektup yayınladı.
 Şuan ortalıkta bir sürü dedikodu var.2NE1'ın 2 şarkı kaydettiğini ve hatta klip bile çektikleri hakkında.Bugün Bom mektubunda fanlarımız için bir şeyler hazırladık ve bekledik dedi.Bu da bu dedikoduları doğruluyor.Ayrıca Dara ve CL'de mektuplarında şarkı hazırladıkları fakat bazı şeylerin yolunda gitmediğinden bahsetti.
 Aslında bizim umutlanmamızı sağlayan ilk şey geçen seneki MAMA sahnesiydi tık tık.Geçen sene bunun için okuldan erken çıkmıştım hem BIGBANG hem de CL var diye.CL'in solosu bitti ve CL sahneden ayrıldı.Tam bitti derken bir anda CL bir dedi önce Dara çıktı.Tüm fanlar şok oldu.Sonra iki dedi Minzy.Sonra kesin Bom'da gelicek derken 2NE1 sesi ile birlikte Bom sahneye çıktı.Sanırım hayatımda ilk defa mutluluktan ağlamışımdır.Sonra CL geldi sahneye önce fanlara sonra grubuna döndü bir baktı.Performans sırasında ise sürekli üyelere bakıp gülümsüyordu.2014 senesinin Gayodaejun ödüllerindeki sinirli ve mutsuz halinin aksine.Onu da izlemek isterseniz buradan ulaşabilirsiniz.Sanki hepsi biz geri döndük artık der gibiydi.Gerçekten bütün performansları bir yere bu farklı bir yere.Bu benim için yeniden doğuş sahnesiyken bir anda veda sahnesine dönüştü.
 Üyelerin arasındaki arkadaşlık da bir farklıydı ne olursa olsun hepsi birbirinin arkasındaydı.Onlar bir hayali paylaşan 4 kişiydi.Ne olursa olsun hepsini desteklemeye devam edeceğim.Hepsinin gerçekten harika şarkıcı olduklarını biliyorum ve solo kariyerlerinde başarılı olmalarını diliyorum.

26 Kasım 2016 Cumartesi

Zaman

Saat 02.26, tarih 26.11.16, günlerden cumartesi ve ben hayatımın en mutlu olduğum anını bilmiyorum.Düşünüyorum ama gerçekten bir an bile gelmiyor aklıma.Fakat en mutsuz günümü tak diye söyleyebiliyorum.Ölüm ailemi bulduğu zaman.
 Neden böyle bir anım yok çıkıp da bu benim en mutlu günüm veya anım diyebileceğim.Gerçekten düşünmekten kafayı yiyeceğim.Belki 10 dakikada bütün anılarımı taramışımdır ama bir dakika bile öyle bir şeye aday değil.
 Hayatımı sorgulamaya başladım.Yarınım belli değil ve ben her günümü acı içinde yaşıyorum.Mutluluk hayatımda hep gelip geçici ama acı hep kalıcı.Bu duruma çoktan alıştım ama hayatının en mutlu anı ne sorusuna cevap verememek işte bu hayatın bir toz zerresi kadar küçük olduğunu fark etmemi sağladı.

20 Kasım 2016 Pazar

Daha Fazla Ben

Yazmayı aşırı seven birisiyim.Duygularımı sadece yazarak daha iyi aktardığımı düşünüyorum.Bloğumu açmadan önce sürekli günlüğüme yazardım.Gerçi bloğumu açtıktan sonra da günlüğe yazmayı bırakmadım ama ilk defa yazılarımı gün yüzüne çıkarttım.Okundukça daha çok yazasım, daha çok emek veresim geliyordu şu yazı işine.Bugünlerde herkese yazar dendiğinin farkındayım ben de kendime diyorum fakat ben bir yazar değilim ben sadece yazma eylemini gerçekleştiriyorum ve bunun isim bulmuş hali benim için bu.
 Yaşadıkça yazıyorum bazen yaşadığım halde kelimelere dökücek gücü kendimde bulamıyorum.Kimsenin hayatı kolay değil herkesin kendine göre dertleri var.Herkesin kendine göre içini dökme yöntemi de farklı dolayısıyla.Ben yine okunmasam da yazmaya devam edeceğim.Çünkü ben yazarak var oluyorum.

18 Kasım 2016 Cuma

YGS-LYS Maratonum

Bu benim aslında ilk YGS-LYS sınav maratonum değil.Geçen sene de girmiştim fakat sonuçlardan pek memnun değildim ve daha iyisini yapabileceğimi düşündüğüm için bu sene mevzuna kaldım.İlkin çok zorlandım sonuçta ana okulunu da sayarsak 13 senedir okuldayım ve bir anda bütün gün evde oturmaya başladım, arkadaşlarım üniversiteye gitmeye başladı, mutsuzdum.Bir üniversiteli görünce ağlıyordum.Zor ve saçma sapan zamanlardı.Fakat sonra düşününce kaygımın ve üzüntümün boş yere olduğunu anladım.Sonuçta bu benim için hem mola hem de telafi zamanıydı.Geçen seneki yaptıklarımı ya da şöyle diyeyim yapmadıklarımı telafi etme zamanıydı.Evde çalışmaya çalıştım fakat bir 20 dakika sonra dikkatimin dağıldığını farketmeye başladım.Ben de eski kaynaklarımı alıp kütüphaneye gittim 3 den 8'e kadar kütüphanede vakit geçirmeye başladım.Çok yorucu ama verimli bir çalışma yaptığımı düşünüyorum çünkü bu testlerime de yansıdı.
 Geçen sene YGS'de telaştan doğru bildiklerimi yanlış yaptım ve ilk defa süremi yetiştiremedim.Denemelerde öyle değildim.Deneme çözün bol bol hemde.Bundan önceki ÖSYM sorularını çözün.Yanlışlarınıza dönüp bakın ve nerde yanlış yaptığınızı görün.Ben mesela girdiğim sınavın tarih sorularını tekrar çözdüm çünkü soruların hepsini unuttuğumu fark ettim.Girdiğim sınavdan daha az yanlış yaptım ve ben bunu nasıl yapamamışım diye kendime kızdım.Yanlışımı gördüm ve onun üstüne düştüm.
 Biliyorum çok ağır ama dört sene sonra istediğim yerde olmak için bir sene de olsa acı çekmeye razıyım.İstemediğiniz bir meslek için dört sene okuduğunuzu düşünebiliyor musunuz?Sadece dört sene ile de kalmıyacak bu bütün ömrünüzü kapsıyacak.
 Kaynak sorunu yaşıyorsanız eğer İstanbul'daysınız TÜYAP'a gitmenizi öneririm çünkü 5 Liraya bile test kitabı bulmanız mümkün.
Bunlar da benim yeni can yoldaşlarım.Bol şanslar.

16 Kasım 2016 Çarşamba

Elveda Ergenlik

2012 yılı benim için bir milat.Blogun açıldığı zamanlar.Lisenin başlangıcı, orta okulun sonu.Kafanın bir karış yukarıda olduğu zamanlar anlayacağınız. 
 Bugün akşam yemeğinden sonra beni bi şeytan dürttü kalk eski mesajlarını oku diye.O mesajlardaki aşık, kanın hızlı aktığı zamanlardaki kızdan eser kalmamış.Sanki başka birinin mesajlarını okuyormuşum gibi hissettim hatta.Yaptıklarım, konuşmalarımdan utandım.O aşık aptal kızdan nefret bile ettim.Zamanın bu kadar hızlı değişmesine de acayip şaşırdım.Mesela bizim konuşmalarımızda o klavyeli telefonlar, Blackberryler geçiyor.İşte yeni telefon alcam ne alsam gibi şeyler.Facebook'da zaman tüneline geçsek mi diye aramızda bir konuşma geçmiş o zamanlarki 'best'imde.Adını Feriha Koydum'da Emir ve Feriha evlendi mi geçen hafta izleyemedim demişim.O diziyi izlediğimi bile hatırlamıyorum.İlk aşkım en iyi arkadaşımın arkadaşıyla çıkmış ve ayrılmışlar.Mesela bunları biri bana söylese hatırlamam ama elimde yazılı kanıtlar var azcık düşününce a harbiden de böyle olmuştu diyorum.Dedemin vefat etmesi ve benim o zamanlar cahil halimle ettiğim isyanlar var.MSN'e geçelim kameralı konuşalım demem... Daha bir çok anı var hepimizin sosyal medyada 2012 yıllarında yaptığı konuşmalardan bir tanesi sadece.O günlerin kıymetini bilmemişim.Asiymişim, isyan ediyormuşum ama o günler olmasaydı bugünkü ben olamazdı diye düşünüyorum.
 Mesela bugün lise sondan arkadaşımla buluştuk epey olmuştu görüşmeyeli araya bir yaz girdi.Onunla bi konuşmaya başladık eski günlerden.Bir sene öncesi bile acayip farklı geliyor gözüme.Sanki farklı bir insanın hatıralarını hatırlıyormuşum gibi.

10 Kasım 2016 Perşembe

La Vie En Rose

Bugünün şarkısı bu çünkü bugün kütüphaneye giderken bunu dinledim ve bana çok iyi geldi.Aslında La Vie En Rose şarkısıyla How I Meet Your Mother ile tanıştım.O sahne bana çok büyüleyici gelmişti.O günden sonra hem Fransızca hem de İngilizce versiyonunu dinlemeye başladım.Fransızca versiyonu çok güzel fakat ben İngilizce versiyonunu daha çok seviyorum.Bunun nedeni ise hem ilk dinleyişimin İngilizce versiyonu olmasına ve Louis Armstrong'un yorumunu aşırı sevmem olabilir.Bende çok güzel hisler uyandıran bir şarkı.Hani bazen bir şarkı olur bu şarkıyı ölünceye kadar dinlesem de sıkılmam dersiniz ya işte o şarkılardan biri.Eğer hala tanışmamışsanız bence hemen tanışın.İyi günler sizinle olsun.

2 Kasım 2016 Çarşamba

Deniz Kızı

Küçüklüğümden beri hayal gücü oldukça geniş bir kız çocuğuydum.Neden bilmiyorum ama en sevdiğim ve kahramanım olarak gördüğüm mitolojik varlık deniz kızıydı.Hatta küçükken denize gittiğimizde denizdeki gölgemi hep deniz kızı olarak düşünürdüm.
 Gerçek hikayesi mutlu sonla bitmeyen benim bildiğim tek prenses.Gerçek hayata başlangıç olarak ağır bir masal ama en gerçeği.Aşkı için ölen ve kendini feda eden bir varlık.Herkes çok üzgün bir son diyebilir, ben de öyle diyordum ama biraz düşününce mutlu öldüğünü ve bunun da mutlu sonla biten bir masal olduğunu söyleyebiliriz aslında.Tabi mutlu ölmesi her şeyin sonu olduğu için üzgün bitiyor da diyebiliriz.
 Benim belli başlı bir kaç kabusum vardır, sabah uyandığımda iyi ki rüyaymış diyebileceğim.Bunlardan biri denizde boğulmam.Deniz kızlarını ve denizi bu kadar çok sevmeme rağmen denizden ölesiye korkuyorum.Asla nedenini öğrenemeyeceğimi biliyorum uzaktan sevmek en güzeli tıpkı deniz kızı gibi.

6 Ekim 2016 Perşembe

Sonbahar Güzellikleri

Merhabalar, güzel sonbahar geldi.
 Sonbahar deyince herkes gibi benim de aklıma yağmur, sararmış yapraklar, kasvetli gri bulutlar geliyor ama özel olarak hatırladığım çok sıcak anılarım var onları da sizinle paylaşmak isterim.
 Ben ilk okuldayken evimiz okula aşırı yakın olduğu için kendim gider gelirdim.Bazen de komşunun oğlu olurdu yanımda.Bir gün okuldan çıkıyoruz sağanak yağmur yağıyor ben de tek başıma eve gitmeye uğraşıyorum.Eve geldim ama üstümde kuru iplik yok.Annem hemen kuruladı beni.Sonra o zamanlar VCD çalarımız vardı.Bir de Bugs Bunny CDmiz daha bir sürü çizgi film vardı ama bir tek Bugs Bunny'i hatırlıyorum.Sonra annem onu açmıştı bana.Bir çocuk başka ne isteyebilirdi ki.Anne sevgisi ve çizgi film.Mutluluk kombosu resmen.
 Başka bir anım ise, babam kardeşime şu rayları kurulan trenden almıştı ama o zamanlar kıştı sanırım.Ses bile çıkartıyordu.Kendi kendine gidiyordu.Fazla bir fonksiyonu yoktu.Komşunun oğlu, kardeşim ve ben kurduk işte hayal dünyamızı konuşturuyoruz o gün.Hava zaten karanlıktı yağmur öncesi gibi bir hava vardı, perdeleri kapadık, televizyonu kapadık, sadece tren ve bizim sesimiz vardı.Benim saçlarım da çocukken uzundu.Saçlarımı tren gelicekken önüne eğiyordum, tren de saçlarımın arasından geçiyordu."Tünelden geçtik şimdi oraya geliyoruz." diyordum ve ben makinistdim sanırım.İstasyon gibi bir şey vardı.Oradan biniyormuş gibi yapılardı.Üçümüz öyle trenle beraber yürüyorduk.
 Üçüncü ve son anımı ise hiç unutamıyorum.8 yaşıma giriyordum o gün.Yani 21 Eylül 2006.O günde hava tam bu seneki doğum günümde ki gibi serin bulutlar var filan.Eve uydu alıcısı geliyor o günde.Babam evin terasında uyducuyla beraber uyduyu kuruyordu.Annem beni çağırdı yanına gittim ben de bana o siyah poşeti uzattı ilk doğum günü hediyem.Bir mutlu oldum ki size anlatamam.Kadın gitmiş sokaktaki iplikçiden bana yelek almış pembe, aynı renkte düğmeleri vardı.Normalde annem örerdi benim kazaklarımı, yeleklerimi öyle mağazadan alma alışkanlığı pek yoktu kışlık kıyafetlerimi.Hemen işte terasa koştum babama söyledim baba dedim annem bana yelek almış dedim.Sonra babam da sana benim de hediyem bu demişti.Küçüktüm kandım ama mutluydum o gün hem de çok mutluydum.
 Hepsi küçükkendi.Dert ne bilmezdik.Yelekle, Bugs Bunny CD'si ile mutlu olurduk.Büyüdük bizimle birlikle bitmek bilmeyen isteklerimiz de büyüdü.
 Mutlu bir gün geçirmeniz dileğiyle.Kendinize iyi bakın.

3 Ekim 2016 Pazartesi

The Great Gatsby Hakkında

Herkese merhaba. Gecenin şuan saat 3.25’i bu yazı bittiğinde kaç olur bilmem ama bir anda aklıma esen bu filmin tanıtımını yapma fikriyle klavyemin başındayım yine.
 "The Great Gatsby" Türkçe adıyla "Muhteşem Gatsby" Franciss Scott Key Fitzgerald'ın kitabından uyarlanma bir film.Türkçe'ye üstad Can Yücel tarafından çevrilmiştir.

Dürüst olmak  gerekirse başrolden sadece üç kişiyi tanıyorum, diğer oyuncuları ilk defa izledim o yüzden uzun uzun isim listesi veremiyorum. İsteyen olursa Wikipedi de bulabilir.

 Film hakkında spoiler vermeden anlatacak olursam, film 1920’lerin Amerika’sında geçiyor.Film tamamen Amerikan rüyası üzerine kurulmuş.Kahramanımız Nick’in anlatımından bir film izliyoruz.Nick’den biraz söz edecek olursak;  Wall Street’de bir iş, göl kenarında bir ev, tam bir Amerikan rüyasını yaşamaktadır.Derken günlerden bir gün Nick’in evine yan komşusu olan filmimizin ana kahramanı Gatsby’den bir davetiye gelir.Partiye gitmesiyle her şey başlar aslında. Bu söyleyeceğim spoilere girer mi bilmiyorum ama başlarda Daisy adlı asıl kızımızı ne kadar sevecekseniz, filmin sonlarına doğru da bir o kadar nefret edeceksiniz.Oyunculuğu saolsun diyelim.Gatsby ise iflah olmaz bir aşık.Sırf bir gün olsun sevdiği kadını görebilmek uğruna tüm şehri davet ettiği çılgın partiler veren bir adam.Hollywood ünlülerinden tutun, liseden kaçıp partiye katılan insanlara kadar ama sadece biricik Daisy yok…Kalabalık içinde müthiş bir yalnızlık acısıyla geçip giden yıllar.

  Film aslında çok güzel bir aşk hikayesi gibi duruyor fakat hepsi bu değil.Fedakarlık, sıfırdan var olma ve harika bir dostluk var.

 Müzikleri ise günümüz müziklerinin hafif vintage hali diyebilirim.Sountracki ise bence çok orijinal.Filmde Lana Del Rey'in Young and Beautiful şarkısının çıktığı sahneyi izledikten sonra ne zaman o şarkıyı dinlesem o sahne aklıma gelir hafif kalbim buruk dinlerin o kısmı.


  Filmdeki detaylar, kurgu ve oyunculuk kusursuz denilecek kadar güzel.Film adeta bir görsel şölen.Tam da 20’lerde ama şimdiki teknolojiyle çekilmiş bir his bırakıyor insanda.İki tane hatırlanılacak üstlerindeki duygusal etken çok fazla olan sembol var.Mavi gözler ve yeşil ışık.İzleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız.Film bende gerçekten çok derin bir etki bıraktı.Hatta hiç huyum olmayan bir şey yaptım ve filmi tekrar izledim o da yetmedi bir daha izledim.Filmin her saniyesi farklı bir dünya, onlar mutluyken mutlu ve aşıkken siz de aşık, onlar ayrıyken siz de ayrı hissediyorsunuz.Neden bilmiyorum ama bir filmde ilk defa böyle hissettim.Belki ben de bir şeyler hatırlattığı için de olabilir bilmiyorum ama mutlaka izlenilmesi gereken filmlerde benim listemde en tepelerde olan bir film.Leonardo’ya ayrıyetten teşekkür etmek istiyorum.Herkesin oyunculuğu güzeldi ama Leonardo bir farklı biliyorsunuz.

Keyifli seyirler.

1 Ekim 2016 Cumartesi

Hayattan Kareler

Sosyal medya olmasaydı size ulaşamazdım ve de siz bana.Dünyanın öbür ucundaki insanın şu an ne yaptığını bir tweetinden öğrenebiliriz, ne yediğini Instagram'dan görebiliriz, ruh halini Facebook'dan anlayabiliriz.Buna daha çok örnek verebilirim.Benim en sevdiğim şey yazmak, blog dünyası yani.Bir de şu gördüğüm güzel şeyleri çekmeyi çok seviyorum.Çoğunlukla gök yüzü ve yol fotoğrafları çekerim.
Bunun gibi.
Ya da böyle.
 Acemi fotoğrafçı diyemem kendime.Sadece fotoğraf çekmeyi seven bir insan diyebilirim.Acemi olmak için bile bazı şartlar lazım.
 Hayattan güzel kareleri saklamayı seviyorum.Özellikle şu aile olarak bir araya geldiğimiz zamanlar.Her saniyesini hapsetmek istiyorum.Ama o zaman da o saniyeleri kaçırırım korkusuyla yapamıyorum.
 Orta okul zamanından bende bir tane bile fotoğrafım yoktu.Şu sıralar sağdan soldan toplamaya çalışıyorum veya eski flashıma bakıyorum.Sonra geçenlerde bir CD buldum.İçinde doğum günü fotoğraflarım var, eski arkadaşlarımla olan fotoğraflarım var.Bir arkadaşım zamanında hediye olarak onu hazırlayıp vermişti saolsun.Mesela o gün ne giydiğimi filan hep unutmuştum, arkadaşlarımla olan o fotoğraflarımı unutmuştum.Bir karesine bakmak hatıraları canlandırmama yetti de arttı bile.

22 Eylül 2016 Perşembe

18 Oldum A Dostlar

Ah nasıl başlasam bilemedim.21'i yani dün doğum günümdü.Doğum günleri benim için o kadar özel günler değillerdir.Zaten şu son bir haftada başıma gelenlerden sonra kendimi çok kötü hissediyordum.Onları bilmiyorsun belki anlatırım sonra.Her neyse ne diyordum ben?Doğum günü.Pek haz etmem.Özel bir insan değilim.Kutlama filan bana aşırı gelir genelde.
 Fakat bu yıl öyle olmadı.Can dostum geldi bi gün önceden bizde kaldı.Doğduğum günün on sekizinci kez anıldığı günde sadece 3 saat uyudum.Kalktım ne bir esneme ne de bir yorgunluk belirtisi yok.Hava da tam sevdiğim gibi serin ve eylülün kendini hissettirdiği bir gündü şansıma.Kalk, duş al, kahvaltı et, saç, makyaj sonra, sonrası malum çıktık metrobüse bindik.İndik Kadıköy'de hiç bir şey kötü gitmiyor, mutluyum, daha önce hiç kahkaha atmamış gibi kahkahalar atıyoruz her şey harikaydı.


 Çok afedersiniz bir şey anlatmayı unuttum.Ben şimdiye kadar doğum gününde toplu taşıma kullanmadım şimdi.Ya da en azından bunu bugün keşfettim.Metrobüs gişelerinin oraya gelmiştik pasomu gişeye tuttum ve o yetersiz bakiye diye insanları aşağılarcasına çıkan ses bana doğum gününüz kutlu olsun dedi.Ben de bununla mutlu oldum.Artık her yetersiz bakiye diye bağırışında aklıma doğum gününüz kutlu olsun diyen sevimli ses tonu gelicek.


Kaldığımız yerden devam edelim biz şimdi.Sahile yürüdük, yukarıdan aşağı biri tükürüyormuş gibi bir yağmur ataklıyordu.Bizi rahatsız edecek kadar bir soğuk da yoktu.Sahilde Atatürk heykelinin oraya oturduk ve inanır mısınız ben Kadıköy'e sürekli giden birisi olarak o heykeli ikinci kez görüyorum.Birincisi ise ben küçükken rahmetli amcamla gelmiştik hatta oradan kaymaya çalışırken bir fotoğrafım vardı.Bunu benim ya miyopluğuma ya da cahilliğime verin.Her neyse biz orada iki saat oturmuşuzdur kalkış sebebimiz iğrençti.Bir cümlede anlatıp bir daha söz etmeyeceğim ondan.Üstüme karga nokta atışı yaptı.
 Temizledikten ve bir ton deodorant sıktıktan sonra başladık biz yine gezmeye Kadıköy'de girilmedik sokak, pisi pisi yapmadığımız kedi kalmadı sonra tabi eve dönüş vakti geldi.Sevgili dostum bana bir süpriz hazırlamış evde demişti.Eve geldim, kıyafetlerimi değiştirdim, yemek yedim sonra aklıma geldi ben hala bakmadım diye dolabına koydum demişti.
 Kırmızı kaplı bir defter hazırlamış (en sevdiği renk) 27.05.2014 gününden itibaren tutmaya başlamış.İçinde fotoğraflarımız, yediğimiz Piko'nun kabı, Burn kutusunu kesmiş de koymuş kız, tam on tane fotoğraf var bir de.Bilerek mi on tane yapmış rastlantı mı bilmiyorum.Şuan uyuyor uyanınca sorarım.Hiç bir hediye beni bu kadar mutlu etmemişti şimdiye kadar, paranın alamayacağı bir şey bu.Her şey için  teşekkür ederim dostum.

13 Ağustos 2016 Cumartesi

En Güzel Koku

Bu sabah annemin adımı çağırışıyla uyandım kalktım ve efendim diye bağırdım belki iki belki üç kez.Sonra aşağı indim ve annem uyuyordu.Bir an nolduğunu anlamaya çalışırken uyanmadan hemen önce rüyamda gördüğüm bir yazı aklıma geldi.Kimse yalnız yaşayamaz yazıyordu.Beynimin bana ufak bir oyunuydu sadece.
 9 gündür evden çıkmamıştım.Odamdan sadece tuvalet ve yemek ihtiyacını karşılamak için çıktım.Boş zamanlarımda ya dizi izledim, ya ağladım, ya da yazdım.
Bugün evden çıkma cesaretini gösteremeseydim bir daha çıkabilceğimden şüpheliydim.
 Annemle bugün Eminönü'ne gittik. Bugün hava da benden yanaydı.Laleli'de iner inmez yüzüme ince ince vuran küçük yağmur taneleri karşıladı.Hırçın değildi selamlar gibiydi.
Günümü İstanbul'un en tarih kokan sokakları, çarşıları içinde geçirdim.
Eminönü'nde Mısır Çarşısı girişinde meşhur bir kahveci vardı. Sokak buram buram kahve kokardı Türk Kahvesi.Kapandı mı acaba diye korkarken bir anda burnuma kahve kokusu çarptı.Bu dünyadaki en güzel koku.En vahşi ve aynı zamanda en rahatlacı koku.

7 Ağustos 2016 Pazar

Dikdörtgen Çağı

Merhaba bir dikdörtgen içinden beni okuyan insanlar.Evet doğru dikdörtgen içinden okuduğunuzu söyledim.Hayatınız, hayatımız 21. yüzyılın bizi oylamak için müthiş icatları içinde geçiyor.Aşkı, ayrılığı, sevgiyi, hüzünü, umutları, korkuyu, kavgamızı, hep bu bizi yukardan basan dikdörtgen hayatı içinde yaşamaya başladık.Oysa ne kadar kolay hepsini kapatmak sadece bir tuşa basmamıza bakıyor.
 Burda yaşadığımız çoğu şey yalan, sahte bir kandırmaca.En çok da kendimize.Fotoğrafın ne kadar çok beğeni alırsa o kadar güzelsindir diyerek fotoğraflarda bile gülerken sahteleşmedik mi?Herkesleşmedik mi?21. yüzyıl teknoloji çağı, dikdörtgen çağı ne dersek diyelim yalan yaşıyoruz be arkadaş.

13 Haziran 2016 Pazartesi

Gelecek İyi mi Gelecek?

Sonunda 4 acı dolu sene bitti, artık büyüdük.Hayatta ciddi bir amaç arama vakti geldi çattı.Büyümek bu işte ciddi olmak.Ben büyümek istemiyorum. Ne kadar acı dolu 4 sene olsa da o 4 sene içinde ne çocuk ne de yetişkindim.Bir sürü hata yapıp durdum ama kimse beni ciddi olarak yargılamadı.
 Aile desteği yavaşça ardından çekiliyor, aramıza dağlar giriyor gibi sanki. Artık onların küçük kızları değilim. Hataya hatta belki hayata bile yer yok bundan sonra. 

4 Haziran 2016 Cumartesi

14 Mayıs 2016 Cumartesi

Gece Kuşu

Selamlar giriş yapamayan "yazarınız" geldi hanım(I harfi epey bi uzun).
Hayatımda 9.bilmem ne kaç şiddetinde gelişen olaylardan sonra kendimi toparlamayı başardım (başaramadı).
Yine bir gece yazısıyla karşınızdayım.Konumuza dönelim.Her 2 haftada bir saçıma değişiklikler yapmaya başladım.Mesela perçem kestirdim.Sonra saçımı boyadım.Sonra yapıcak bir şey kalmayinca saçımı yine kestirdim.Çünkü uğraşıcak bir kendim varım.
Kitap okumaya başlıyım diyorum canım almıyor ki bundan bir sene önce en ama en ayrılmaz parçam kitaptı.Sanırım lanet sınavlar yüzünden böyle.Hayata karşı olan enerjim her geçen gün daha da azalıyor. Şu sıralar yapmayı sevdiğim tek şey izlediğim Leonardo Dicaprico filmleri sanırım.
Her gün aynı, her gün aynı insanlar, aynı konular(bazı şeyler hariç),  her öğlen ne yesek tartışması filan.Tek monoton olmayan şey saçlarım sanırım.
Şu girişte bahsettiğim olaylara gelince bilin bakalım ne onlar tabiki ailevi konular.Başka ne olabilir. Hayatın beni vurmayı en çok sevdiği yer.

30 Ocak 2016 Cumartesi

Yalan Dünya

Şu yalan dünyada her şeyin bir sınav olduğuna inanırım.Ölümün bile. Allah bizi sevdiklerimizle sınar derler.Ben bu yaşımda o sınavlardan çok geçtim.
Doğum gibi ölüm de bu dünyanın bir parçası biliyorum ama daha fazla sevdiklerimin gitmesini istemiyorum.Bu yüzden dualarım hep Allah'ım beni sevdiklerimle sınama diye biter.